16 Mart 2013 Cumartesi

Gecikmiş Bir Elveda

Yıl 2005, yine bir sonbahar geldi kapımıza… Okulu özleyip koşuşturduğumuz günlerin üzerinden çok yıllar geçti… Bazen hiçbir şey değişmedi diye düşünsem de itiraf etmeliyim ki artık büyüdüm. Artık bulutlara çıkıp oturmayacağımı, onların pamuktan yapılmadığını ve tostoparlak ayıcıkların, sevimli yaratıkların yaşamadığını biliyorum. (bunları öğrenmek çok acı vermiştir aslında bana. Hayallerin yıkılması gibi…)


Oysa her Eylül onca darlığa rağmen babamın aldığı defteri kitabı ablamla oturup büyük bir titizlikle kapladığımız günleri özlediğimin farkındayım. Renkli kağıtlarımız olsa, bir de gıcır gıcır güzel yazı defterim, ben tutsam da ablam da bantlasa… Sobanın başına geçsek… Annemin mandalina portakal soyup yedirdiği, sobaya her dokunma teşebbüsümde “yavrum elleme” deyişi geliyor gözümün önüne. (Değişmeyen sadece annem kaldı belki de. Yıllardır aynı şefkati taşıyor yüreğinde. Bana hala tüm içtenliğiyle “yavrum” diyor, büyüsem de o inanmıyor.)


Soba diyordum değil mi? kış günleri kıpkırmızı burunla, koynum kar dolmuşken başında az teselli bulmadım o sobanın. Mahalledeki macera dolu kar savaşına tüm varlığımla girişmiş, en güzel kar toplarını yapıp saldırıya geçmişimdir. De ayazdan tınmamışımdır. Soğuk bir tek çocuklara güç yetiremiyor olsa gerek. Hiç üşümezdim… Kar mı çok yağardı yoksa ben mi küçüktüm bilmiyorum ama çok kar vardı. Kızak kayıp oynayacak kadar, üstüne boylu boyunca atlayıverince canım acımayacak kadar. Sanki karlarla kaplı uçsuz bucaksız boş alanları vardı şehrin eskiden, soluğum kesilinceye dek koşacak kadar…


Büyüdüm, kar yağmıyor. Belkide yağacak yer bulamıyor kendine. İnsanlar, binalar, arabalar ve tutunamayacağını bildiği işlek yollar… Neden yağsın ki? Daha masum bir yerlere göçtü belki de. Bilmediğimiz bir yere, belki çocukluğumuzun temiz yürekli dünyasına. Bulutların pamuk zannedildiği, pastel boyaların özgürce kullanıldığı, kaybolmasın diye silgilerin boyuna takıldığı, bir susam sokağı dünyasında kaldı o lapa lapa karlar…


Her kar tanesini bir melek indirirmiş ya yeryüzüne, belki de artık meleklerde uğramıyor bu şehre…


Ne yazsan ne söylesem boş, çocukluğum geri dönmeyecek. O hayal dünyasından çıkıp yetişkinlerin yaşadığı bu dünyaya adım atalı, kendi içimde gurbetteyim. Sen, ben, o , hepimiz öyle. Artık anneler “dokunma yanarsın” dese de insanlar bile bile ateşe atlıyormuş; gördüm. Depremler, savaşlar, ayrılıklar, ölümler gördüm. Ve  Söylemenin  zamanı geldi de geçiyor bile. Gecikmiş bir elveda sana çocukluğum…


Ayşe ÖZTEKİN


 



Gecikmiş Bir Elveda

0 yorum:

Yorum Gönder